28 Aralık 2018 Cuma

Hayat Yaşanmaya Değer!

Birkaç ay önce buraya bir motivasyon yazısı daha yazmıştım. O benim ilk yazımdı. O yazıyı yazdıktan sonra o kadar şey yaşadım ki.. Çok ağladım, inanın bana gözlerim artık ağlamamdan isyan eder olmuşlardı. Psikolog ile görüştüm. Evet, çok iyi bir psikologtan yardım aldım. Bana kendimi sevmemi öğretti ilk önce. Sonra da umursamamayı. İnsanlara kendimden daha çok değer verdiğimi fark ettim sonra. Kendimi, kendi iyi yönlerimi görmezden geliyordum. Bana göre yoktu çünkü. Sonra arkadaşlarım, öğretmenlerim bir bir kendimi tanımamı sağladı. Kötü yönlerimi, kusurlarımı unutturdular bana. Fark ettim ki, kendimi sevmeye başladıktan sonra her şey daha güzel oldu. Kuşlar daha bir güzel fısıldıyorlar bana. Gözyaşlarım, gözlerim mutlu artık. Dudaklarımda bitmek bilmeyen kahkahalara sahibim artık...
   Eminim ki, senin de kendince sorunların var. İçinden çıkamadığın, çabaladıkça bir bataklık misali battığın sorunlar... Ağlıyorsun, sen de benim gibi. Saatlerce, için çıkana kadar ağlıyorsun hem de. Ama hiç bakıyor musun ağlarken aynaya? Gözlerinin içi kan gölü gibi olmuşken, ağlamaya devam edebilir misin? Çevrene bak. Yalnız olabilirsin ama şunu bil ki yıldızlar sana arkadaşlık ederler. Fakat en iyi dostun kim olsun biliyor musun? Kağıdın ve kalemin.
    Bu hayatta yapamayacağın şeyler, yapamadığın şeyler olacak. Bazen çabalamak yerine zamana bırakmalısın. İnan bana, çabalarken çektiğin acı gerçekten de çok ağır. Bir şeyler için uğraşırken, karşılığını alamamak illa seni üzecektir. Ama ağlama. Ağlamak bir güçsüzlük değil fakat, gözyaşlarının kollarına atıldığın sürece gülümseme çiçekleri asla açmayacaktır. Biliyor musun? Bir insana en çok gülümseme yakışır. Sana, bana, herkese. Kocaman bir stresin içinde olabilirsin, yaşamak için tek bir sebep dahi bulamayabilirsin.. Ama biliyor musun? Hayat gerçekten de yaşamaya değer. Hâlâ rüzgarı hissedebiliyorsan, hâlâ en sevdiğin şarkıyı dinleyebiliyorsan, hâlâ gözlerin bir tablo gibi güzel bu mevsimi görebiliyorsa.. Şanslısın.
   Kendini kötü hissettiğin zamanlarda aklına, senden daha değerli bir şey, bir kimse olmadığını getir.
Seni sevmek zorunda değiller. Seninle iyi anlaşmak zorunda değiller. Sen, kendine yetersin. Çünkü sen evrendeki birçok insandan daha değerlisin. Bir yıldız gibi parlamayı hak ediyorsun. Güzel kalbin,bir Güneş gibi..  Sıcacık içerisi. İnsanlar onu soğutmaya çalışacaklar, buna izin verme. Herkese inat gülümse. Her şey elbet bir gün güzelleşir.
   Mutlu olmak senin de hakkın. İnsanların saçma ve kirli düşünceleri bir kulağından girsin bir kulağından çıksın. Bana inan, her şey güzel olacak. Sevdiklerine sarıl, yoksa bile ayıcığına sarıl. Mutlu olmak için kendine birçok sebep bul. Mutlu olmak için henüz geç değil. Onun elinden tut ve gitmesine izin verme. Mutsuzluğu bırak gitsin. Döndüğünde, daha güçlü birisiyle karşılaşacak ve o zaman sen mutsuzluğa zarar vereceksin. Seni seviyorum. İhtiyacının olduğunu hissedebiliyorum..

24 Kasım 2018 Cumartesi

Melekler Günü!

    Bugün 24 Kasım. Sizler için Öğretmenler, benim için melekler günü. Çünkü, bana göre tüm öğretmenler birer melektir... Erkek veya kadın olmaları fark etmez. Öncelikle başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, daha sonra Seray öğretmenimin, Duygu öğretmenimin, Pelin öğretmenimin, Gülseren öğretmenimin, Barış öğretmenimin, Çiğdem öğretmenimin, Nazan ve Nazmiye öğretmenimin, Zeynelabidin öğretmenimin, Gizem öğretmenimin, Fatma öğretmenimin, Çimengül öğretmenimin, Gülçehre öğretmenimin, Gamze öğretmenimin, Rukiye öğretmenimin, teyzemin, Esra ve Merve öğretmenimin, Öğretmenler Günü’nü buradan da kutluyorum. Gözlerinizin içindeki ışıltıyı asla kaybetmeyin, olur mu? Her insanın hayatta şanslı olduğu bazı konular vardır. Benim en büyük şansım da, sizin gibi öğretmenlere denk gelmiş olmam..
 

 Ağladığımda, güldüğümde, suratımı astığımda, kahkaha attığımda hemen yanıbaşımda beliren güzel öğretmenlerim... Bizim için harcadığınız emekler için, beni sevdiğiniz için, bana değer verdiğiniz için, yanımda olduğunuz için, güçlü olmama yardımcı olduğunuz için teşekkür ederim. Size verilecek hiçbir hediye, emeklerinizin değerinde olamayacaktır. Bu Öğretmenler Günü’nde size en büyük hediyem; kalbimdeki birikmiş kocamaan sevgidir.
     Elimi asla bırakmayın olur mu...? Sizleri çokça seviyorum... İyi ki varsınız! Hep var olun... Öğretmenler Günü’nüz kutlu olsun.. Kalbi güzel, kendi güzel, gülüşü güzel, mükemmel öğretmenlerim!

10 Kasım 2018 Cumartesi

TÜYAP'taki En Güzel Günüm!

   Kiminiz kitap okumaktan hoşlanır, kiminiz nefret eder. Ben ise kitap okumaya neredeyse aşık olanlardanım. Bu nedenle dolup taşan kocamaaan bir kitaplığım var. Bugün annem ile TÜYAP'a gittik. Hem test kitapları alacaktım, hem de okuma kitapları. Ama benim oraya gitmemdeki en büyük nedenlerden birisi de ağabey yerine koyduğum ve çok sevdiğim bir yazar olan Barış Ugar'dı. Büyük ihtimalle şu an sen de bu yazıyı okuyorsun. Birazdan anlatacaklarım ile sen de beni gibi gülümseyeceksin.♥️♥️♥️
  
 Neredeyse iki veya iki buçuk saat kadar TÜYAP'ta annem ile dolandık.O sırada da Barış ağabeye mesaj atıyordum sürekli. O bana salon olarak ikide olacağını söylediğinde ben de yanlış anlayıp saat ikide geleceğini sandığım için uzunca bir süre boş boş dolandık aslında.. Sonra tekrar mesaj attığımda doğrusunu öğrendim ve on ikinci salondan ikinci salona resmen uçarak geldim diyebilirim. Barış ağabeyi neredeyse iki senedir tanıyorum. Gerçekten de çok başarılı ve samimi bir insan. Geçen sene fuarda birkaç sorundan dolayı geç kalmıştı. Ben de fuardan ayrılmak zorunda kalmıştım, onunla görüşememiştim. Oldukça da üzülmüştüm. Herneyse işte salona girip yayınevini bulduktan sonra Barış ağabeyi gördüm. Tabii, ellerim bir titriyor. Hayatımda hiç bu kadar heyecan yapmamıştım doğrusu. Şimdi benim için oldukça komik kısıma geliyorum. Hangi insan, tanışmak için can attığı yazarın kolunu dürterek kendini belli eder? Doğru bildiniz, ben.♥️
 
  Barış ağabeye "Ben kimiiim?" Diye sorduğumda hiç beklemeden benim Zeynep olduğumu bildi. Gerçekten bu çok güzel bir şeydi. Barış ağabeye bir sarılmışım ama bir sarılmışım. Zaten incecik, bir de ben sıkıca sarıldım o kadar. İyi ki kemiklerin kırılmadı yahû. Biz konuşmaya başladıktan bir beş dakika sonra falan sanırım ellerimin titremesi anca geçti. Ve bilin be ne yaptım? Heyecanımdan o kadar saçmaladım ki. Düşündüm de gerçekten boş yapmışım... Ama ne yapayım? Konuşmamızın her iki saniyesinde boynuna atlıyordum Barış ağabeyin. Doğrusunu söylemek gerekirse, değeri bilinmesi gereken yazarlardan birisi de Barış ağabey. Gerçekten çok samimi bir insan. Kitabı olan Sadece 5 Saniyeyi okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Kurgusu gerçekten de mükemmel!♥️
 
 Tabii bir sürü fotoğraf çekmeyi de unutmadım. Bir sonraki TÜYAP'a kadar onlarla idare etmeliyiim. Böyle, sevgi dolu olmayı sakın bırakma olur muuu? Seninle tanıştığım için çok şanslıyım! Büyük destekçin olduğumu unutma olur mu? İyi ki varsın, seni seviyorum! Hah, unutmadan söyleyeyim. Yeni kitabının da mükemmel olacağına çok eminim. 
♥️♥️



   ♥️♥️ İyi kalbini kirletmelerine sakın izin verme. Diş teli kardeşliğii!! :)))

Sonsuz Bir 10 Kasım Daha..

   Türk milletinin başına gelmiş en güzel şeydir Mustafa Kemal ATATÜRK. Türk'ü karanlıktan kurtaran, bir pusula misali ona yol gösteren Atatürk'tür. Ne yazık ki bazı insanlar, bazı şeylerin farkında dahi değiller. Gözlerini hiç açmamak üzere gerçeklere kapatmış durumdalar. Her dokuzu beş geçe gözümüzden, yüreğimize doğru akan yaşlar onlar için hiçbir şey ifade etmez. Kendimden örnek vereceğim. Bugün okulumda yapılan törene katıldım. Atatürk'ün sesinden konuşmalarını dinledik ilk öncelikle. Daha sonrasında siren sesleri yükseldi. Kalbimde her 10 Kasım'da hissettiğim sızıyı daha ağır bir şekilde hissettim. Büyüdükçe yokluğunun daha da acıttığını anladım. Tüm gün boyunca dilediğim tek şey gök mavisi gözlerine ve cenneti andıran gülüşüne bir kez bile olsa bakabilmek oldu... Çıkıp gelse yine yanımıza, kötü mü olurdu? Ölmedim dese, her şey yalandı dese. Ülkenin hali de bir tiyatrodan ibaret dese...

   Atatürk'ün ismini ağzınıza almaktan korkar dereceye gelmişsiniz yahû. Gururla söyleyebilmelisiniz.
"Benim tek liderim Mustafa Kemal Atatürk'tür." diye.. Siren sesleri çaldığı sırada elinizi vicdanınıza koyup ona, asker arkadaşlarına, düşüncelerine ettiğiniz hakaretlerden dolayı kendinizden bir kez daha tiksinmelisiniz. 
   Eğer Atatürk hayatta olsaydı, ona sarılır ve asla bırakmazdım onu sonbahara.. Şarkıda da diyor. "Bekleme sonbaharı, bir acı rüzgar eser." diye. Ne doğru. Severdim ben aslında sonbaharları. Bir de almasa sevdiklerimizi bizden, götürmese uzaklara...
   Kalbim bir senin için böyle atacaktır Ata'm. Gözyaşlarım bir senin için sel olacaktır her 10 Kasım. İçimdeki bu tarifsiz acıyı kelimelere dökmemin mümkünatı yok. Kimileri toprağa, kimileri yüreklere gömülür Paşa'm. Sen ise, sonsuza dek yüreklerimizde yaşayacaksın. Küçüklüğümden beri öldüğüne inandırmadım kendimi asla. Çünkü yüreklere iz bırakmış insanlar, yıllar geçse bile bizimle birlikte olacaktır. Küçücük kalbimde okyanuslara sığmayacak kadar, gökyüzü gibi sonsuz bir sevgi vardır senin için Ata'm Hiç tükenmeyen, günbegün artan bir sevgi...
  “O­nun gi­bi da­hi­ler dün­ya­ya yüz yıl­da bir ge­lir. O da ma­ale­sef Türk­le­re na­sip ol­du­." - Lyoyd George
    Gözlerimin durmak bilmeyen muslukları yine açılmış bulunmakta. Atatürk'ü anlatabilmek için henüz bir kelime bulamamaktayım. Onun mükemmelliğine kelimelerin kifayetsiz kalması çok da normal değil mi? Türkiye'yi Afrika'daki susuz, aç çocuklara benzetecek olursak Atatürk bu ülke için bir kap su kadar değerli bir insandı. O, meleklerin yanına gittikten sonra bu ülkedeki hiçbir şey düzgün gitmedi. Doğru olan da buydu aslında. Meleklerin yeri Dünya değildir ya...
   Türkiye bir baba, bir cumhurbaşkanı, bir başkomutan, bir lider, bir öğretmen, koca kalpli bir insan kaybetti. Sadece bedenen... Saygıyla ve özlemle... [1881-1938]

Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.

-Mustafa Kemal ATATÜRK

29 Ekim 2018 Pazartesi

Küçük Kalbimin Kocaman Acıları...

Bu yazıyı kendimden ve sinirimden kaçmak için yazıyorum. Gözyaşlarım klavyeyi görmemi engelliyor, çok sinir bozucu. Çoğu yazımda size iyi olmanız hakkında şeyler söyledim. Peki ya bunları söyleyen kişinin hayatında neler olup bitiyor biliyor musunuz? Tabii bilmiyorsunuz. Anlatmadım çünkü. Kimseye anlatmadım, anlatamadım.. Şu ergenlik denilen saçma sapan şeyin de yardımıyla muhteşem bir insana dönüştüm. Korkunç, düşüncesiz, sinirli ve kalpsiz bir insana... Yaşamadığım şeyleri yaşamaya başladım. Kıskançlık nedir bilmezdim. Kalp kırmayı bilmediğim gibi. Yaşıtlarıma göre daha çocuksu davranıyorum. Bu sinir bozucu biliyorum. Bazen çok şımarıyor, bazen de bazı şeyleri çok abartıyorum. Günümün yarısını ağlayarak geçiriyorum bazen de. Şöyle bir sorun da var. Herkes bana güçlü olduğumu söylerken, ben vücudumdaki gücün emildiğini hissediyorum. Söylemek isterim ki, ben asla güçlü olmadım. Güçlü göründüm sadece. Saatlerce ağladıktan sonra gülümseyerek kandırdım herkesi. Güçsüz veya üzgün oluşum kimsenin umrunda değil. Annem ve babamın dışında kimsenin umrunda DEĞİL! Ve ben son gücüme kadar herkese koşup, yardım etmeye çalışırken  insanlar beni yalnız bırakmak için ekstra çaba sarf ediyor. Ben davrandığınız kadar kötü bir insan değilim. Evet, şu sıralar çok gerginim. Sinirliyim ve dengesizce davranıyorum. Beklediğim değeri ve ilgiyi görmediğim sürece sinirden ağlayacak duruma geliyorum. En yakınımı kıskanıyorum mesela. Gerçekten.. Ben kimseyi kıskanmazken şimdi insanları alıp kalbimin içinde saklamak istiyorum. Sadece ben onunla ilgileneyim istiyorum mesela. Kalbimde onlar için kocaman yer açmışken, onlar başkalarını tercih ediyor. Kalbimden kurtulmak için kalbimin kapılarını, camlarını kırıyorlar. Fark etmeden cam parçalarını kalbimin derinlerine itiyorlar. Ve oradan çıkıp gittiklerinde ben, her nefes alışımda orada hissettiğim sızı ile yaşıyorum. Kıskançlığımın gerçekten de tek sebebi onları çokça sevmem ve bağlanmam. Fakat onlar her gidişlerinde arkalarında bıraktıkları enkazın farkında değiller. O enkazın içinde ben bir sürü hayal ve anı öldürüyorum. Ve bu da kalbimdeki o tarifsiz acıya neden oluyor. Ben, hiçbir zaman kimsenin kötülüğü için bir şey yapmadım. Sinirliydim, gergindim. Uzunca bir süre uzak kaldım herkesten. Sanmayın canım hiç acımadı. Duvarlarım ağladığım her saniye, her dakika için bana acımışlardı. Ve şimdi... Beni tekrar elleri ile karanlığa itiyor insanlar. Sonuçlarının hepimize getireceği iğrençlikleri bilmeden, neden böyle olduğumu bilmeden, beni fark etmeden, anlamadan, soruşturmadan, bana bir gram acımadan, bana az da olsun değer vermeden itiyorlar beni... En üzüldüğüm şey de, her şeyin sebebinin benim yüzümden, duygularım yüzünden olması... Her şey, her zaman benim suçumdu. Ben ne iyi bir insan ne de arkadaş olabildim. Acılarımın güçlü okyanusunda, güçsüz bir balık olarak boğulacağım...

23 Eylül 2018 Pazar

Merhaba Sonbahar!


Güzel bir mevsimi daha arkamızda bıraktık. Anılarımızı, gözyaşlarımızı,kahkahalarımızı ve birçok şeyi daha... En çok da gezdiğim yerlerde biriktirdiğim anıları bırakıyorum diye üzülüyorum. Olsun ama, gördüğüm her yeri sadece telefonumla değil beynimle de kaydettim. Gözlerimi kapatıp bazen Cunda'ya bazen de Bodrum'a gidiyorum. Yediğim dondurmaları sayıyorum. Arkadaşlarımla özlem giderdiğim binlerce telefon konuşmamızı hatırlıyorum. Aslında doğrusunu söylemek gerekirse en sevdiğim mevsim yaz değil, sonbahardır.En çok da yaprakların rengini, sokakta yürürken kurumuş yaprakların üstüne bastığımda çıkan sesi severim. Havanın hafif soğuk olması da hoşuma gider mesela. Hırkamın kollarını ellerim görünmeyecek şekilde çekmeyi özledim. Üşüdüğümde koşup Nisa'nın kollarının arasına sığınmayı özledim fazlasıyla. Annemin demlediği sıcacık çayı, sonbahar yağmurları izleyerek içmek favorimdir. Çoğu insan da sevmez sonbaharı. Karanlık havalar yaklaştığı için sanırım. Ben gökyüzü ile kavgalı değilim bu konuda. Karanlık veya aydınlık olması beni ilgilendirmez. Ben her türlü severim onu. Bulutlar yine aynı, pamuk şeker gibi. Yine ismimi verdiğim yıldız orada. 23 Eylül bana mükemmel anılar kazandırdı. Mükemmel bir öğretmen ile tanıştım mesela. İsmi Gamze. Büyük ihtimalle okuyorsunuz yazımı, değil mi? Her ne kadar sevgimi binlerce kez dile getirsem de buradan da söyleyeceğim. Minik kalbim sizi çok sevdi! Bugün ilk defa çok güzel fotoğraflar çektim. Yukarıdakiler gibi. Gün batımı günün en sevdiğim zamanıdır. Evde olduğum zamanlarda izlemeye zamanım pek olmaz. Ama dışarıda olduğumda kesinlikle bir dakika beklemeden yüzlerce fotoğraf çekerim. Neden bu kadar seviyorum biliyor musunuz? Güneş battığında gün içindeki acılarımız da onun gökyüzünden silindiği gibi silinir... Yeni bir güne uyanırız daha sonrasında. Daha yeni sevinçler ve acılar. Güneş'e bakıp elveda ederiz aslında tüm günümüze. İyi anıları kaydeder, kötüleri onunla beraber göndeririz. Güneş ise doğarken bize sadece iyileri geri getirir. Bugün birçok kedi ve köpek sevdim. Ellerinden tuttum, boyunlarına sarıldım. Küçücük bedenlerine içi kocaman bir kalp vermişler sanki. Hele bir tanesi elimden tuttu "sev beni" diye. İnanır mısınız? Gözlerim doldu. Bilmiyorum ama bir saniyeliğine boğazım düğümlendi resmen. Hayvanların samimiyetine gerçekten güvenim sonsuz. Onlar sessiz melekler. Lakin ben onları çok iyi anlıyorum. Anlamak istedikten sonra anlamayacağınız hiçbir şey yoktur. Yeter ki gözlerinizle değil, kalbinizle bakın her şeye. O zaman görürsünüz asıl güzellikleri. Bulutları, yıldızları, kelebekleri, kedileri, çiçekleri... Güzel bir sonbahar sabahına uyanın olur mu? Yarın, diğer günlerden daha iyi daha farklı bir gün olsun! Sevgiyle kalın....

19 Eylül 2018 Çarşamba

Hepimiz İnsan Değil Miyiz?

Bir önceki yazımda insanların ne kadar iğrenç yaratıklara dönüştüklerinden biraz da olsa bahsetmiştim. Özgür bir ülkede yaşıyoruz, biliyorsunuz. Ülkemizde Hristiyan, Müslüman, Ateist, Yahudi olmak üzere birçok inanca sahip insan var. Bir de inancı dolayısıyla onlara nefret kusan sözde Müslüman insanlar... Kendi düşüncelerimden yola çıkarak yazıyorum bu yazıyı. Tabii herkes benim gibi düşünmek zorunda değil. Okulumda ve okulumun dışında tanıdığım Hristiyan arkadaşlarım ve tanıdıklarım var. İnanır mısınız? Arkadaşlığın din kardeşliğiyle gerçekten de alakası yok. Geçen sene farklı dinlere sahip insanların müziğini dinlediğim için, onlarla arkadaşlık kurduğum için, sohbet edip sarıldığım için resmen linç yedim. Her neyse, bu konu beni çok sinirlendiriyor. İnsanların dinlerine, dinledikleri müzik türüne karışmak kimsenin haddine değil. Hatta bu müziklerin üzerinden saçma sapan mizah yapan sayfalar, gerçekten boş insanlar. Ben ister Fransızca, ister Korece, ister İngilizce dinlerim. Açıkçası Türkçe şarkı dinlemem. Çünkü saçma sapan video klipleri ve sözleri ile beynimi doldurmak istemiyorum. Dinlediğim tüm şarkıların anlamlarına, çevirilerine baktım. Buraya küçük bir kısım bırakıyorum hatta...
"Artık bizi izlemeyi bırak ve sınavına çalış... Yeter, klibi daha sonra analiz edersin. Zaten fotoğraflarım odanın her yerinde."
Kilometrelerce öteden, şarkı sözleriyle ders çalışmamızı bize söyleyen bir grubu takip ediyorum. Onların samimiyetinden ve kim olduklarından daha sonra bahsedeceğim. Evet, onları dinlediğim için de birçok kez dışlandım. Daha sonra beni yargılayan bu saçma kitlenin benim gerçek arkadaşlarım olmadığını öğrendim. Hayatımın en önemli yerinde ailem ve arkadaşlarım olması gerekirken, sadece ailem ve bu grup var. İstisnaları saymazsak geniş bir çevreye sahip değilim. Sanırım biraz da feminist davranışlarımdan olsa gerek...
  Konu dağılıyor, hemen geri toparlamalıyım... Bu yazının bir kısmını Oğuzhan'a ithafen yazdım. Bahsettiğim Hristiyan arkadaşım kendisi olur. Buradan sana kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum! Ben eşitliğe inanıyorum. İnsanları, insan olarak değerlendirmeliyiz. Müslüman veya değil, siyah veya beyaz, engelli veya sağlıklı... Hepimizin insan olduğunu unutmamanızı diliyorum... Canlıları sevmeyi öğrenin, nefret etmeyi değil.